Yavuz Sultan Selim Han

Yavuz Sultan Selim Han, onun hakkında çok şey yazıldı. Çok şey söylendi. Doğrusuyla yanlışıyla kıssaları dilden dile, kulaktan kulağa aktarıldı. Fatih Sultan Mehmet Han'dan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda ikinci kez çağ açıp çağ kapatan hükümdar oldu. Dünya'nın, türklüğün vede islamiyetin kaderini değiştiren sultan oldu.

Biz burada Yavuz Sultan Selim Han'ın bilineninin yanında bilinmeyenlerini anlatmaya gayret göstereceğiz. Örneğin: Mısır seferine çıkmasında ki ana sebep neydi? Tarihte eşine rastlanmayacak şekilde Sina Çölü'nü 13 günde hiç kayıp vermeden nasıl geçti? Gibi ince ayrıntılara da yer vererek koca sultanı daha ayrıntılı anlatmaya ve tarihteki hakkını tastamam vermeye özen göstereceğiz.


yavuz sultan selim biyikli resmi
Yavuz Sultan Selim Han


Doğumu


Yavuz Sultan Selim Han 10 ekim 1470 günü Amasya'da doğdu. Babası Sultan 2. Bayezit annesi Dulkadiroğulları beyliğinden Gülbahar Hatun'dur. Yavuz Sultan Selim Han 9. Osmanlı Padişahı, İslamın 74'üncü Osmanlı Devleti'nin ise 1'inci halifesidir.

Kişisel Özellikleri Ve Marifetleri


Uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, pehlivan yapılıdır. Yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı, sert tabiatlı ve cesurdu. Bu yüzdendir ki kendisine yavuz lakabı verildi. (Yavuz, güçlü, çetin, keskin, sert demektir.)Çok iyi ata binerdi. Kendi zamanının en iyi silahşörlerini yenecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Birebir Fatih Sultan Mehmet Han'dan ders aldı. Öyle ki Fatih Sultan Mehmed Han, Sultan Selim'in babası 2. Bayezit'e şöyle dedi: "Bu torunuma iyi bak o da benim gibi çağ açıp çağ kapatacak." Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten yani savaştan hoşlanırdı. Fakat çok ince  bir ruha sahipti ve çokta mütevaziydi. İyi bir ilim tahsil etmişti. Geceleri genelde kitap okur ve pek az uyurdu. Tarihi baştan sona iyi bilirdi. Kitabı bazen yakın arkadaşı olan Hasan Can'a okutur kendisi dinlerdi. Her öğün tek çeşit yemek yer ve ağaçtan tabaklar kullanırdı. Gösterişi sevmez ve devlet malını israf etmezdi.

Şehzadeliği


Trabzonda sancak beyliği yapan Sultan Selim, Trabzon'daki devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır, büyük alim Mevlana Abdülhalim efendinin derslerini takip ederdi. Trabzon'da başarılı bir sancak beyliği yürüttü. Sancak beyliği vazifesini yürüttüğü sırada Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine 3 sefer yaptı. Yapılan seferler sonucunda Kars, Erzurum, Artvin illeriyle birçok yeri feth ederek Osmanlı toprağına kattı. Ve buralarda yaşayan Gürcüler müslüman oldu.

Padişahlığı


Yavuz Sultan Selim tahta çıktığında Osmanlı zor bir zamandan geçiyordu. Bunun başlıca sebebi doğudaki şii Safevi devletiydi. Yavuz bu devleti ortadan kaldırıp ata toprakları olan Türkistan yolunu Osmanlı'ya açmak ve doğudaki tüm Türk-İslam devletlerini tek bir çatı altında birleştirmek istiyordu. Çok düzenli çalışan casus teşkilatı vardı. Bu sayede rakip devletlerin durumunu iyi analiz ediyor ve hamlelerini ona göre yapıyordu.

Çaldıran Savaşı

Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında geçen çaldıran savaşında, Safeviler bozguna uğradı. Şah İsmail kaçtı. Sefevilerin kaybetmesi ile Şah İsmail'in prestiji sarsıldı. Osmanlının zafer kazanmasında topçu birlikleri önemli etken oldu. Kazanılan zaferin ardından Yavuz Sultan Selim Tebriz'e girdi. Şehirdeki sanatçı ve ilim adamlarını İstanbul'a gönderdi. Daha sonra Sultan Selim Han Tebriz'den Karabağ'a hareket etti. Sultanın esas amacı kışı burada geçirip bahara İran'ı komple almaktı. Fakat şartlar elvermedi ve Amasya'ya geçildi. Çaldırandan sonra Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlının oldu. Turnadağ zaferi ile Dulkadiroğulları beyliğine son verildi. Diyarbakır, Mardin, Bitlis alınarak anadoluda Türk birliği sağlanmış oldu.

Mercidabık Zaferi

Mısırlılar ile Safeviler ittifak yaptı. Bu ittifakın en büyük sebebi hiç şüphesiz Yavuz Sultan Selim Han'nın yaptığı İran seferiydi. İttifakı haber alan Sultan Selim Han Mısır seferine çıkmaya karar verdi. Her iki ordu mercidabıkta karşı karşıya geldi ve Mısır ordusu yenilgiye uğratıldı. Yapılan savaş sonunda Mısır hükümdarı Gansu Gavri öldü. Osmanlı'nın kazandığı bu önemli zafer sonucunda Suriye'nin kapıları Osmanlı'ya ardına kadar açıldı.

Mısır Seferine Çıkılmasındaki İlahi İşaret

Her ne kadar Mısır seferine çıkılmasında ki sebep yapılan ittifak gibi görünse de, aslında gerçek sebep saray ağası olan Hasan Ağa'nın gördüğü ilahi bir rüya idi. Bir gün Hasan Can bir kaç gece uykusuz kaldığından uyuya kalmış. Sabah namazını kıldıktan sonra hemen hünkara hizmete koşmuş. 

Yavuz Sultan Selim: Bu gece görünmedin ne yaptın diye sordu?
Hasan Can: Bir kaç gece uykusuz kaldığımdan bu gece gaflet galebe edip hizmetinizden mahrum oldum diyerek özür diler.
Sultan Selim: Pekala ne rüya gördün diye sorar?
Hasan Can: Öyle hatırda kalacak rüya görmedim diye cevap verir.
Bunun üzerine Sultan Selim: Bu ne sözdür? Böyle uzun geceleri hem sadece uyku ile geçir,hemde bir rüya görme. Mutlaka görmüşsündür söyle benden saklama diyerek ısrar eder.
Hasan Can: Ne kadar düşündüyse aklına bir şey gelmez. Yada kayda değer bir şey görmediğini savunur.
Öyle ki kudretli padişah ilahi bir haber bekliyordu. Fakat Hasan Can bunu ilk aşamada anlayamadı. Lakin çok geçmeden saray ağası olan Hasan Ağanın önemli bir rüya gördüğü Hasan Can tarafından anlaşılır ve sultanın kendisini rüya konusunda sıkıştırma hikmetini de anlamış olur. Hasan Can saray ağasını hünkarın karşına çıkarır ve rüyayı anlattır.

Hasan Ağa rüyasını şu şekilde anlatır,

Bu gece rüyamda bu eşiğinde oturduğumuz kapıyı acele ile vurduklarını duydum. Ne oluyor diye ileri vardım. Baktım ki kapı dışarısı biraz görünecek kadar aralanmış; ama adam sığmaz. Ne var diye baktım. Ellerinde bayraklar vardı ve silahlarını kuşanmışlardı. Harbe hazırdılar. Ellerinde birer sancak olan dört nurani kişi, kapıya yakın duruyordu. Bana: Niye geldiğimizi bilir misin? Dedi. Ben de: Buyurun dedim Bu gördüğün büyük kalabalık Resulullah'ın ashabıdır. Bizi o gönderdi. Selim Han'a selam etti. Hemen kalkıp gelsin, bugünden sonra Haremeyn (Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere) hizmeti ona verildi" diye ferman buyurdu. Bu gördüğün dört kişi Ebü Bekir Sıddîk, Ömer bin Hattab, Osman Zinnüreyndir. Ben de Ali bin Ebî Talib'im. Git Selim Han'a benim tarafımdan bildir!" dedi ve kayboldu.

Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim:

- Biz sana her zaman demez miyiz ki"Bizler bir cihete, vazifeli olmayınca hareket etmemişizdir? Ecdadımız keramet sahibi idi, içlerinde sadece biz onlara benzemedik" diyerek tevazu gösterdiler.

Ecdadımız o kadar imanlı o kadar keramet sahibiydi ki, kalpleri sürekli ALLAH ile beraberdi. Gönül kapıları o kadar açıktı ki Gayretullah'ın ve Peygamber efendimizin (SAV) istekleri kalplerine ayan oluyordu.

Birde Osmanlı torunu olmakla övünen bizlere bak.

-Nerde dede ki azamet, nerde torunda ki zillet.

Neyse konuyu dağıtmayalım. Ama başka bir yazımda Osmanlı ve geride kalan biz ilişkisine de değineceğim.

Ridaniye Zaferi

Mercidabık zaferiyle ardına kadar açılan Suriye yolunda Yavuz Sultan Selim ve ordusu herhangi bir direnişle karşılaşmadan Halep'e girdi. Hama ve Şam'da teslim oldu. Lübnan emiri de sultana biad etip Osmanlı egemenliğini kabul etti. Ardından Kudüs ve Gazze'ye geçildi. Eski hükümdar Gansu Gavri'nin ölümünden sonra Mısır Memlük Devleti'nin başına geçen Tumanbey Osmanlı egemenliğini kabul etmedi. Ayrıca barış teklifi ile gelen Osmanlı elçilerini de öldürttü. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim Han ilk çağlardan kendi zamanına kadar hiçbir komutanın geçemediği ve geçilmez denilen sina çölünü 13 günde hiçbir askere zarar gelmeden geçmeyi başardı. Ve her iki ordu Ridaniye de karşı karşıya geldi. Osmanlının ezici top üstünlüğünü bilen Tumanbey ordusuna top temin ettirdi. Fakat bu topların atış yönü sabitti. Yani sadece karşısında duran hedefleri vurabiliyordu. Bunu bilen Sultan doğrudan saldırmak yerine El-Mukaddam dağının etrafını dolaşarak Tumanbey ve ordusuna güneyden saldırdı. Bu saldırı stratejisi sayesinde Mısır ordusuna temin edilen topların hiç bir ehemmiyeti kalmadı. Ve savaşı Osmanlı kazandı. Tumanbey idam edildi ve Mısır Memlükler Devlet'i tarihe karışmış oldu.

Sina Çölünü 13 Günde Aşmasındaki Sır

Kavurucu sıcağa rağmen Sina çölünü aşmaya çalışan Osmanlı ordusunda Yavuz Sultan Selim bir anda atından indi ve yürüyerek gitmeye başladı. Hünkar yürürken at üstün gitmek olur mu? Vezirler, beyler, sipahiler herkes atından inip yürüme başladı. Kendisine Yavuz lakabı verilen o kudretli cevval padişah, derin bir huşu içerisinde önüne bakarak yürüyordu. Vezirler, askerler herkes merak içinde acaba sultan neden yürüyor diye düşünüyordu. Askerler beylere, beyler vezirlere, vezirlerde en son sultanın sırdaşı ve yakın arkadaşı olan Hasan Can'a başvurup hünkarın neden yürüdüğünü öğrenmek istediler. Hasan Can hünkara yaklaşarak,

Hayırdır inşallah sultanım bütün ordu merak eyler, devletlü padişahımız acep niçin yaya yürürler diye telaş ederler.

Yavuz Sultan Selim büyük bir maneviyat ve huşu içerisinde Hasan Can'a hitaben

"İki cihan sultanı Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem önümüzde yaya yürürlerken biz nasıl at üzerinde olabiliriz Hasan Can?" der.

Bir süre daha yürümeye devam eden Sultan Selim Han daha sonra atına bindi. Geri kalanlarda atlarına binerek yollarına devam ettiler.

İşte bu büyük maneviyat sayesinde geçilmez denilen Sina Çölü'nü aşk ve şevkle geçtiler. Ve Rahman'ın rahmetine mazhar oldular. Alemlerin Rabbi Osmanlı ordusunun geçişi sırasında yaklaşık 100 yıldır yağmur yağmayan Sina Çölü ne yağmur yağdırdı.

Halifeliği

Mısır Memlük Devleti tarihin tozlu sayfalarına karışınca ona bağlı olan Abbasi halifeliğine de son verildi. Mukaddes emanetler yani Hz. Muhammed SAV'in hırkası, mübarek dişi, kılıcı ve sancağından oluşan eşyaları hicazdan Sultan Selim Han'a gönderildi. Sultan Selim Han da kutsal emanetleri payitahta yani başkent olan İstanbul'a getirdi. Kutsal emanetler hala İstanbul'da muhafaza edilip belirli günlerde halka gösterilmektedir. Yavuz Sultan Selim bir rivayete göre halifeliği tören ile aldı. Rivayet şöyle ki,

Ayasofya camisinde yapılan bir törenle son Abbasi halifesi 3.Mütevekkil halifeliği Sultan Selim Han'a devretti. Giydiği cübbesini Sultan Selim'e elleriyle giydirdi. Halifelik nişanı sayılan kılıcı Yavuz Sultan Selim'in beline yine elleriyle bağladı.

Yavuz Sultan Selim Halife olunca bir cuma namazında imam sultana hitaben Hakim'ül Haremeyn yani kutsal toprakların hakimi yakıştırmasını yapar. (Mekke ve Medine) Bunun üzerine Sultan Selim Han imamı düzelterek Hadim'ül Haremeyn yani kutsal toprakların hizmetkarı olduğunu söyler.

Hazineyi Mühürlemesi

Onca zafer ve fetihten sonra Osmanlı hazinesi doldu taştı. Yavuz Sultan Selim Han hazine kapısını mühürleyerek şöyle bir vasiyette bulundu. Benim altınla doldurduğum hazineyi torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin. Aksi takdirde hazine-i hümayum benim mührüm ile mühürlensin. Sultanın bu vasiyeti tutuldu ve hazine hep onun mührü ile mühürlendi. Çünkü ondan sonra gelen hiçbir padişah hazineyi dolduramadı.

Ulemaya Verdiği Önem

Yavuz Sultan Selim Han'nın yanından ayırmadığı hocası İbn Kemal Hz'nin atı ile Sultan'nın bindiği at yan yana giderken hocasının bindiği atın nallarından Sultan'nın kaftanına muazzam bir çamur sıçrıyor ve herkes endişe içine giriyor. Padişah gazaba gelecek, celallenecek, acaba ne diyecek derken Sultan Selim Han şöyle diyor:

Hocam hocam sakın merak buyurmayınız endişe etmeyiniz. Ulemanın bindiği atin ayağından sıçrayan çamur bizim şerefimizdir namusumuzdur. Vasiyet ediyorum bu çamurlu kaftan şeref payesi olarak tabutuma örtülsün diyor. (İbn Kemal Hz. dört mezhebin ve asrin en büyük alimi kuranı tek başına tefsir eden adam)

Yaptırdıkları

Yavuz Sultan Selim Han sekiz senelik kısa padişahlık dönemine birçok eser kazandırmıştır.

Haliç tersanesini kapasite olarak artırdı. Medreselerin yanına sosyal ve ticari hayatı destekleyen binalar yaptırdı.

Diyarbakır Fatih Paşa Elbistan Ulu Cami, Muhyiddini Arabiye Cami ve türbesi gibi birçok hayır eserleri yaptırmıştır. Sultan Selim Cami'nin de temelini attırmış fakat bu eserin bitişini görmeye ömrü vefa etmemiştir. Bu eser oğlu olan Kanuni Sultan Süleyman tamamlamıştır.

Yanlış Bilinenleri

sah ismail küpeli resmi


Yukarıda çoğu kişinin Yavuz Sultan Selim Han'a ait olduğunu zannettiği fotoğraf yer almaktadır. Bu fotoğraf Sultan Selim Han'a ait değildir. Çünkü;

Sultan Selim Han gösterişi sevmez son derece mütevazi kıyafetler giymeyi tercih ederdi. Hatta Mısır Seferinden dönerken henüz şehzade olan Kanuni Sultan Süleyman'nın gösterişli kıyafetler giydiğini görünce

-"Bire Süleyman sen böyle giyinirsen anan giysin" diye tepkisini gösterdi.

Ayrıca Osmanlı teamüllerinde taç giymek yoktur. Hiç bir padişah taç giymemiştir. Taç giymek ne dinimizde ne de örf ve adetimizde yoktur. Taç giymenin kültürümüze bu kadar ters olduğunu düşünürsek, ilahi bir işaret ile halifeliğe uygun görülen Yavuz Sultan Selim Han'nın, taç giydiğini iddia etmek kör dövüşünden başka bir şey değildir. Yukarıdaki resmin ise Şah İsmail'e ait olduğu rivayet edilir. Ayrıca yaptığı seferler sırasında toplu katliamlar yaptığı gerçeği yansıtmamaktadır. 

Vefatı

Yavuz Sultan Selim Han 22 eylül 1520'de Tekirdağ'da aslan pençesi(şirpençe) denilen bir çiban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etmiştir. Ölmeden önceki son vakitlerinde bile dinine olan hassasiyetini kaybetmedi. Son anlarında yanında olan Hasan Can Sultanım şimdi ALLAH ile olma vaktidir diyince; Sultan Selim Han:

-"Bire Hasan Can sen bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin" diye cevap verdi ve Yasin Suresi okunurken ruhunu Rahman ve Rahim olana teslim etti.

Yavuz Sultan Selim 8 yıllık saltanatına 80 yıllık icraat sığdırmış. Osmanlı Devleti'ni bir cihan devleti haline getirmiştir. Yavuz Sultan Selim Han tahtı devraldığında 2.375.000 km kare olan Osmanlı topraklarını tahtı devrederken 6.557.000 km kare olarak devretmiştir.

Yavuz Sultan Selim Han'nın naaşı Sultan Selim Cami avlusundaki türbeye oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından defnettirilmiştir.

Kaynak: www.kimkimdir.gen.tr
               youtube-cavitpancar

Yavuz Sultan Selim Han benim de ziyadesiyle sevdiğim bir padişahtır. Böyle bir padişahı kaleme alıp anlatmak benim için zor bir tercih oldu. Çünkü yaşanmış şanlı tarihi anlatacaksınız. Yapacağınız ufak bir hatanın insanlar tarafından yanlışa çekilmesinden ve yanlışın ilk halife Yavuz Sultan Selim Han'ın naaşına zarar vermesinden ve insanlar tarafından yanlış anlaşılmasından korktum. Ama nihayet cesaretimi topladım ve yazımı kaleme aldım. İnşallah beğenerek okursunuz. Yavuz Sultan Selim Han'nın tarihe geçmiş bir çok sözü vardır. Fakat ben birtanesini yazarak yayınımı sonlandıracağım.

Cesaret insanı zafere, karasızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.

Herkese Sevgiler, Saygılar, Selamlar

Yorumlar

  1. Tarihe bakıldığında bilgiye değer verilen zamanlarda ileriye adım atılmış her zaman. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur. Ortaçağ karanlığında biz avrupadan üstündük bilgi ve bilimde öndeydik. Şimdi ise avrupadan baya bir fark yedik

      Sil
  2. Sade öz ve akıcı bir paylaşım yapmışsınız. Ellerinize sağlık hocam..

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ediyorum. Sizin yazım stilinizle benim stilimi birbirine yakın buluyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aktuel yani blog üzerindeki yazılar benziyor evet.. .)

      Sil

Yorum Gönder

Yazı ile alakalı yorum yaparak değerli fikirlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler.

Bizi Takip Edin